Ana içeriğe geç

Dağıtım Seçerken Nelere Dikkat Edilir?

·1486 kelime·7 dk
Arşiv Linux Dağıtım

Featured

Daha öncesinde “X dağıtımı neden tercih ediyorum” tarzı yazılar yazmışlığım oldu. Ama bu sefer bir değişiklik yapmaya karar verdim ve genel olarak kullandığım dağıtımı seçme sürecini sizlerle paylaşmak istedim. Tabii bu süreç herkes için aynı olmayacaktır ama belki birkaç kişinin uzun yıllar boyu kullanacağı sistemini bulmasına ya da yeni başlayacak arkadaşına ideal dağıtımı seçmesi için fikir verecek iyi kalpli arkadaşlara yardımcı olabilirim umuduyla yazıyorum.

Ne Aradığını Bilmezsen İstediğini Bulamazsın… #

Öncelikli anahtar sorumuz “Ne arıyorsun?” sorusu. Haliyle bariz bir soru ama detaya indiğimizde aslında o kadar kolay olmuyor. Kullandığım dağıtımdan neler bekliyorum, güvenlik mi, hız mı, her şeyin aşırı güncel olması mı, elimden tutup bana her koşulda yol göstermesi mi, hiçbir şekilde elimden tutmayıp bana sınırsız özgürlük sağlaması mı… Maalesef bu sorulardan bazıları anca siz bir şeyler denedikçe kafanızda şekillenecek.

Self Servis mi Gümüş Tepsi mi? #

İlk noktamız tamamen Linux deneyiminiz ile alakalı kısım. Ne zamandır kullanıyorsunuz, ne kadar derine indiniz, neler yaptınız? Bu gibi alt sorularla şekillenen ana sorumuz bu. Basitçe sistem sizin elinizden tutup size yol göstererek çok derine inmenizi gerektirmeyecek stabil bir kullanım mı sunuyor, yoksa bütün dizginleri sizin elinize verip “abi al, ne istiyorsan yap ben karışmıyorum” mu diyor. Bu sorunun yanıtı tabii bu ikisinden biri olmak zorunda değil. Bunlar iki farklı uç. Ama bu iki uç arasındaki çizgide nerede yer alıyorsan ona göre ilerideki soruların yanıtları daha da netleşir olacak, seçim de Elementary OS’den LFS’ye bir çizgi içerisinde önünüze serilecek.

Ben bu soruya ne yanıt verdim diye soracak olursak, deneyimli bir kullanıcıyım, 10 yıldan uzun süredir Linux ile her işimi görmemin yanı sıra iş olarak da Linux ile uğraşıyorum. Dolayısıyla da ne yaptığımı bilmek durumundayım. Bunun bir yan etkisi olarak da sistem beni fazla yönlendirmeye başladığında bu benim üstümde boğulma etkisi yaratıyor. Bunun yanı sıra çalışma alanımı elimden geldiğince en efektif şekilde kullanmak istediğimden, efektiflik burada göreceli bir kavram, dağıtımımın beni özgür bırakmasını tercih ediyorum. Haliyle burada çoğu Ubuntu türevi sistemi anında elemiş oluyorum. Çoğunun asıl hedef kitlesi ya yeni başlayanlar, ya da kurduğu gibi işlerini yapmaya oturabilecek insanlar olduğundan yukarıda aradığım şeyleri çok önemsemiyorlar diyebiliriz.

Stabilite, Bir Sistemin Temel Taşı #

Stabilite her ne kadar herkesin hoşuna gidecek bir şey gibi düşünsek de bazı insanlar performans ya da yeni özellikler uğruna stabilite kavramını çöpe tmaya dünden hazır bir şekilde durabiliyorlar. Diğer bir yandansa tam tersi de söz konusu, kimisi sırf stabiliteden ödün vermemek için LTS sürümlü yazılımların destek sürelerinin geçmesini bile bekleyebilir. Burada olay tamamen sizin yeni özelliklerden ne kadar uzak kalabileceğiniz ve oluşabilecek sorunlarla ne kadar başa çıkmaya gönüllü olduğunuz arası bir dengeyi oturtmanız. Çoğu insan için Ubuntu, Mint gibi dağıtımlar gayet olması gereken kıvamda yer alabiliyor. Fakat biraz daha güncelliğe ihtiyaç duyarsanız ya PPAlar ile bunları güncelleyebilir ya da Fedora, Arch ve türevleri gibi dağıtımlara yönelebilirsiniz. Eğer işiniz sadece stabilite ise, tercihen sistemi sadece iş amaçlı kullanıyorsanız, Debian ya da Centos gibi dağıtımlar çok daha sağlıklı tercihler olacaktır. Bir de bunun tam tersi, her şey en güncel, en deneysel hali ile olsun derseniz pek çok dağıtımın test depoları ya da Fedora Rawhide bu konudaki uç isteklerinizi de karşılayabilir. Ancak bu durumda her güncellemede sistemin yarısının çalışmaz hale gelmesi riskini de kabul etmeniz gerekmekte. Tabii burada araya serpiştirilmiş seçenekler gene söz konusu. Benim gözümde stabilite ve güncelliğin bir dengesi olması gerekmekte. Ancak burada güncelliğe biraz daha yakınım. Dolayısıyla da tercihim Fedora, Arch, OpenSuse Tumbleweed gibi dağıtımlardan yana oluyor. Ha gene Ubuntu, Mint gibi bir dağıtımı elime verseniz çok rahatsızlık çekmem. Sadece paket deposunu verdiğiniz haliyle geri alamazsınız.

Ne Vereyim Abime #

Bir sistemin en önemli noktalarından biri yazılım kütüphanesi olabilir. Burada kastettiğimiz şey “Bu program Ubuntu için yazıldı” gibi bir mantık değil aslında. Çünkü kütüphaneler konusunda abzürt bir durum olmadığı taktirde Linux için yazılmış her program her dağıtım üzerinde çalışabilir. Burada olay dağıtımların depolarında oluşuyor. Aslında biraz da önceki soru ile alakalı. Çünkü bu depolar hangi programların paket yöneticisi üzerinden rahatlıkla kurulabileceğini, yönetilebileceğini, güncellenebileceğini, hangi sürümünün yer aldığını vb belirleyen etken. Burada dağıtımların kendi politikları, geliştiricilerinin paketlemeye ayırdığı zaman, proje yönetiminden belirlenen sürüm kısıtlamaları ve tabii ki de deponun zenginliği etken hale geliyor. Ubuntu ve türevleri kendiliğinden bayağı geniş bir kütüphaneye sahipken pek çok yazılım eski sürümlerde tutulabiliyor. En basitinden temel sistem parçaları sistemin kendi sürümü içerisinde asla büyük bir güncelleme almıyor. Bunlar stabilite için alınmış önemli kararlar olarak nitelendirilebilir. Tabii bunların üzerinden farklı PPA depolarını ekleyerek çözebilirsiniz. Bir diğer farklı proje politikası olarak da Fedora var elimizde. Fedora’nın kendi depolarında hiçbir şekilde özgür olmayan bir koda yer verilmiyor. Bu yüzden kapalı kaynak sürücüler, pek çok codec ya da bazı kapalı kaynak programlar ilk kurduğunuzda Fedora altında erişilemez durumda. Ancak topluluk tarafından geliştirilen ve Fedora tarafından desteklenen depolar ile bunun üzerinden çok rahatlıkla geliniyor. Sadece 2 depo ekleyerek bir Ubuntu zenginliğinde olmasa da ondan daha güncel bir yazılım kütüphanesine kavuşabiliyorsunuz. Arch tarafı var bir de. Arch depoları kendi başına Ubuntu depolarından bir iki gönlek daha altta diyebiliriz. Burada çoğunluk gene açık kaynak paketler olsa da ekran kartı sürücüleri, codec gibi kapalı kaynak paketleri de bulmanız mümkün. Dolayısıyla bu noktada daha serbestler. Ama Arch konusunda işin en can alıcı kısmı AUR, yani Arch User Repo (Arch Kullanıcı Deposu). Buraya isteyen herkes paketlerini bir dizi denetlemenin ardından atabiliyor ve bu Arch’ın piyasadaki en geniş kütüphanelerden birine sahip olmasındaki ana etken. Ancak AUR’un dezavantajı da Ubuntu ya da Fedora depolarındaki kadar sıkı bir denetim olmadığı için zararlı bir paket birkaç gün de olsa o depoda kendisine birkaç kurulacak bilgisayar bulabiliyor. Burada kullanıcının daha dikkatli olması gerekiyor. Ha bir de işin Gentoo, Slack, LFS tarafı var, orayı hiç bulaştırmayalım.

Benim kişisel tercihime gelecek olursak, Aslında Ubuntu da, Fedora da Arch de aradıklarım konusunda bana gerekeni sağlıyor. Dolayısıyla da bu benim gözümde pek bir açık ara zafere sahip değil. Birini eleyeceksem her halde bu Ubuntu olabilir ki o da apt’ı sevmediğimden ötürü. Gönlümüz Hoş da Gözümüz de Hoş Olsun…

Haliyle her şey arka planda çalışacak sistem değil. Bu bir bilgisayar, siz ise bir insansınız. Bu bilgisayarın sizinle iletişim kuracağı bir arayüz lazım. Bir de bu arayüzün göz zevkinize de hitap etmesi gerekiyor. Kimse göz yoran, mide bulandıran bir arayüze saatlerce bakmak istemez. Tabii estetik işin zevk kısmı. Bir diğer etken de performans. Daha gösterişli ve çok özellikli bir arayüz sisteminizi yorarken daha sade bir arayüz sisteminizi rahat tutarken sizin verimliliğinizi düşürebilir. Burada kesin söylenebilecek bir şey yok, deneme yanılma ile tam zevkinizi buluyorsunuz. Ama temel birkaç etken var. Stabilite, performans, özellik, özelleştirilebilirlik. Gnome kendi başına sade iken özelleştirilmeye açık ve eklenti desteği güçlü, KDE özelleştirmede her şeyi sunarken özellik bakımından fazla zengin, hatta boğucu düzeyde zengin, Cinnamon ikisinin arası bir yerde alıyor, Mate özellik ve görselde biraz geride kalsa da bunu sunduğu performans ve stabilite ile kapıyor, i3 ya da Awesome gibi pencere yöneticileri alışılmıştan farklı bşr kullanım ve beraberinde daha derin bir öğrenme süreci gerektirirken özelleştirme konusunda hiçbir limit koymayıp performanstan da ödün vermiyor. Ve tabii burada adını saymadığımız pek çok masaüstü ortamı daha söz konusu.

Peki dağıtım seçimimde bunlar ne etki gösterecek? Pek çok dağıtım öntanımlı kurulduğu ve direkt desteklediği masaüstü ortamlarına sahip. Mesela Fedora size sadece Gnome sunuyor. Başka bir şey sunmuyor. Tabii depolardan sonradan başka bir ortamı kolaylıkla kurabilirsiniz. Diğer yandan Ubuntu da sadece Gnome desteklerken resmi olarak desteklenen pek çok varyasyonu ile KDE (Kubuntu), Ubuntu Mate (Mate) Lubuntu (LXDE), Ubuntu Budgie (Budgie), Xubuntu (XFCE) gibi pek çok masaüstü ortamı ile kurulu halde gelen şekillerde kurulum sağlanabilir. Tabii gene istediğiniz gibi sonradan istenlen masaüstü de kurulabilir. Mint ise resmi olarak Cinnamon, Mate, XFCE ve KDE ile beraber kurulu geliyor. Ancak 18.3 ile birlikte artık KDE varyasyonuna devam etmeyeceklerini duyurdular.

Bir de işin diğer tarafı var, arayüzü kullanıcıya bırakan dağıtımlar. Opensuse, Arch (ve pek çok türevi), Centos gibi dağıtımlar kullanılacak arayüzün seçimini gene depolarında destekledikleri ortamlar ölçüsünde kullanıcıya bırakıyor.

Ben her ne kadar uzun yıllar Gnome kullanmış bir insan olsam da eğer bana çok fazla sorun çıkartıyorsa bir şeyleri değiştirmekten çekinmeyen bir insan olduğum için dağıtımımın elden geldiğince çok sayıda ortamı desteklemesi benim işime yarıyor. Şu an Cinnamon kullandığım için Ubuntu, Fedora, CentOS gibi dağıtımlar benim gözümde elenmiş durumda. Mint belki de bu durumda en mantıklı tercih olabilir, çünkü Cinnamon ve Mate, Linux Mint altında başlamış projeler.

Son Sözler #

Sanırsam bir dağıtım seçerken dikkat edilmesi gerekilen en önemli detaylara değinmiş olmalıyım. Tabii daha deneyimli bir kullanıcı için işin içine başka etkenler de giriyor ancak bu kişisel zaten bu adımları atlamış ve bir fikir oturtmuş insanlar oluyor. Kendim, aslında yukarıdaki soruları yanıtlayarak değil de meraktan Arch Linux’a başlamıştım. Şansıma bu soruların yanıtı da beni gene oraya yönlendiriyormuş. Bunun sonucu olarak d 2012’de kurduğum bu kulağa ilginç ve biraz korkutucu gelen sistem o gün bugündür ana sistemim olarak kaldı. Tabii Fedora’ya geçtiğim bir 4 aylık süreci saymazsak.

Uzun lafın kısası, umarım bu yazı sizin kafanızdaki soruları yanıtlama ya da yeni başlayacak bir tanıdığınıza başlangıç dağıtımını seçmesi için fikir vermesi konusunda yardımcı olabilmiştir. Sizin de eklemek istediğiniz bir şeyler ya da kendi dağıtım seçme sürecinizi anlatma isteğiniz varsa lütfen yorum atmaktan çekinmeyin. Yazıyı yazmak işin sadece başlangıç kısmı, yorumlar balı kaymağıdır neticede.